Kahve Kedi ve Minik Bir Tohum
- Miracle
- 8 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Oca

Uykusuz Bir Gecenin Ardından
Uykusuz geçen bir gece... Bir iki saat ya uyumuşsun ya uyumamışsın. Gözünü açtığın an aklından geçen tek şey sert bir kahve. Yarı kapalı gözlerle, sisli bir zihinle yalpalaya yalpalaya, duvarlara çarpa çarpa mutfağa gidersin. Kedinin mamasını verir, kıtır kıtır yerken çıkardığı sesi duyarsın. Uyku sersemine ayağın tökezler, bir şeyler düşürür, musluktan sıçrata sıçrata su koyarsın kettle'a, fincanını hazırlar, kettle'ın ‘tık’ diye uyarı vermesini beklersin. İşte tam o anda görürsün musluk tezgahının içinde açan mucizeyi... Dünden kalma yemek artığı sanırsın, ya da yıkanma sırasında boşluğa düşmüş bir sebze parçası. Alıp çöpe atmak için yeltenirsin ama kopmaz. ''Nasıl ya?'' dersin. Dimdiktir, diri, güçlü, yeşil... Minicik bir tohumken topraktan çıkmış bir filiz gibi. Güneşle, suyla beslenmiş, sonra açmış gibi. Ya da ilkokuldaki fen bilgisi dersinde yaptığımız deneylerdeki pamuklara sarılmış, bir hafta sonra çimlenmiş fasulye tanesi gibi. Oysa bu hiçbiri gibi değil. Bir tahıl parçası, tesadüfen oraya düşmüş, şansa musluktan denk gelen damlalarla hayata tutunmuş, kendi kendisini pamuklara sarmış, orada çimlenmiş, sonra kendi kendine bir yol bulup çıkmış gibi. Şaşar kalırsın. Kahveni içmene gerek kalmadan uyanırsın, derdi tasayı unutursun bir anda, ah bir şair ya da yazar görse bu manzarayı ne güzel yazardı diye geçirirsin içinden lakin anlatması çok zordur. Sonra gülümsersin kendi kendine, Yaradan’ın gücünü, mucizelerini bir kez daha hatırlarsın.
İçi boşaltılmış, klişe diye küçümsenmiş bazı cümleler geçer aklından, 'Mucizeler aslında yanı başımızda’ dersin içine içine ama iliklerine kadar inanarak. Sonra gün gelir o cümle bir derginin adı olur. Gün gelir yolun o dergiyle kesişir. O gün gördüğün mucize, o derginin sayfalarını süsler. Belki başka başka umut dolu öykülerin, yazıların da suyu, güneşi, canı, kanı olur.

Kahve ve Kedi En Yakın Arkadaşındır
Kahve ve Tigger'a düştü bu aralar oğlum.
"Anne bana da bi' kahve yapsana..."
"Anne söyle Tigger da yanıma gelsin, yanıma yatsın..."
"Kahve en yakın arkadaş gibi gelir bana, hatta bitince, arkadaşım evine gitmiş gibi hissederim. Sen de yavaş yavaş iç, arkadaşının keyfini çıkar" dedim ona geçen gün. Su içer gibi içmesin diye. Baktım bir sonraki kahvesinde "Bak arkadaşım gitmesin diye ben de yavaş içiyorum" dedi.
Kahve ve kedi bu hayattaki en güzel eşlikçiler, yoldaşlar...
Kahven ve kedin varsa, dertlerin azalır gibi gelir. Ayrı bir güç verir insana. Fikir verir, ilham gelir, hafifletir.
Hani bazen yanında biri olsun istersin, ama hiç konuşmasın, sadece dursun, soru sormasın, tavsiye vermesin, eleştirmesin, yorum yapmasın, hatta şefkat bile göstermesin. Sadece var olsun, sadece duysun, sadece bilsin dersin.
Kedi öyledir işte. Gelir yanına sokulur, mırlar, seni izler. Bir şey yapmasına hiç gerek yoktur. Sen uyursan uyur, sen uyanınca o da uyanır. Bir gözü hep sendedir. Öyle dozundadır ki, öyle senkronizedir ki ruhunla. Şifadır. Kendini bırakırsan ona, iyileştirmeye başladığını da fark edersin. Neren acıyorsa oraya oturur, nerende yara varsa orayı yalar, neren ağrıyorsa o bölgenin etrafında fokurdar. Yüksek frekanslı mırlamasıyla tedavi eder bir doktor gibi, ruhunu, bedenini, zihnini. Dualarını da iletir yaradana, başını okşayıp, 'Benim için sen de dua et Allah'a' diye fısıldarsan ona. Hiç olmaz dediğin duan kabul olduğunda hatırlarsın aranızda geçen o diyaloğu, şaşırırsın, acaba dersin, bu sadece bir tesadüf mü, yoksa doğru olabilir mi? Aklın olmaz der, kalbin ise tam tersini söyler.
Kahve de öyledir işte. Dilsiz bir dosttur. Elinde taşırsın kupanı bazen gittiğin her odaya. Soğuyana kadar son damlasına kadar içersin. Bitince üzülürsün, sanki her şeyini paylaştığın, en sevdiğin kişi gitmiş gibi. O yüzden yavaş yavaş içersin, ama bunu kendin bile fark etmezsin. Gidip bir tane daha yapabilirsin tabii ama o odadan odaya dolaştırdığın kahve gibi olmaz. Onunla dostluğun eskidir çünkü. Sanki iç konuşmalarını, hüznünü, sevincini, beyninden geçenleri bi tek ona anlatmışsın gibi. Başka kahve, başka insan gibi gelir bazen. Sıfırdan anlatmaya da mecalin kalmaz.
İç seslerden gerçek dünyaya dönecek olursak... Oğlum kahve istediğinde, Tigger'ı yanına çağırdığında beynimden geçen bunlardı aslında. Ufak bir girizgah yaptım sadece. Bu laf kalabalığını kafasını tabletten kaldırıp dinleyecek cocuk var mıdır ki? Bilmesini isterdim ama... Mutfak tezgahında kendi kendine filizlenen o tohumun, her gün her sokak başı karşına çıkan kedilerin, 'sıradan' bir kahvenin bile gördüğümüzden çok daha fazlası olabileceğini...
Tıpkı Buda'nın dediği gibi; Uyanmamız gereken bir an var, o da şu an...
コメント